Ender Baykuş: “Toplumsal cinsiyet eşitliğine inanıyorum ve herkesin değişimin bir parçası olması gerektiğini düşünüyorum.”
Ender Baykuş’un toplumsal cinsiyet eşitliğine bakışı UN Women ile yolları kesişince değişti.
Eski bir gazeteci olan fotoğrafçı Ender Baykuş’un toplumsal cinsiyet eşitliğine bakışı UN Women ile yolları kesişince değişti. Fotoğrafçı olarak görev aldığı UN Women eğitimleri ve atölyelerinde, fotoğraf çekimi yaparken bir yandan da eğitimi dinlemeye başladı. Şimdi, eğitimlerde öğrendiklerini ailesine ve arkadaşlarına anlatıyor ve toplumsal cinsiyet eşitsizliklerine karşı sesini yükseltiyor. Toplumsal cinsiyet eşitliği savunucusu olmaktan gurur duyan Baykuş, herkesi değişimin bir parçası olmaya çağırıyor.
“Çocukluğum köyde geçti. Babam idealist bir öğretmendi. Öğrencilerinin aileleri tarafından okuldan alınmasıyla ilgili ciddi mücadeleler verdi. Birçok aileyi ikna ederek özellikle kız çocuklarının okula dönmesini sağladı. Diğer yandan babamın annemin çalışması fikrine çok sıcak bakmadığını hatırlıyorum. Çocukken annemin neden babamın fikrine göre karar vermek zorunda olduğunu sorgulardım.
Biz Ankara’ya taşınınca annem de çalışmaya başladı. Annem artık daha öz güvenli, babam tarafından kararları sorulan, bazı kararları tek başına alarak bunu açıkça ifade eden bir insan oldu. Babam da annemi desteklemeye başladı. Annemin çalışma hayatına atılması evdeki tüm dengeleri olumlu yönde değiştirdi.
Ben radyo sinema televizyon okudum ve foto muhabir olarak çalıştım. Daha sonra fotoğraf ve video hizmeti vermek üzere kendi şirketimi kurdum. UN Women ile yollarım bu vesileyle kesişti. Birçok UN Women etkinliğinde fotoğraf ve video çektim.
Etkinliklerde bir katılımcı olduğumu sonradan fark ettim. UN Women’ın toplumun damarlarında gezen sorunlara dokunduğunu, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleriyle mücadele ettiğini gördüm. Zamanla daha farklı düşünmeye başladım ve olayları algılama şeklimin değiştiğine şahit oldum.
Aile yapımızda çok normal görülen, “anne evde oturur, ev işleri onun görevidir, çocuklara bakmakla yükümlüdür” fikirlerinden, çevremde duyup normalleştirdiğimiz cinsiyetçi söylemlerden uzaklaşmak kolay olmadı. Aile ya da arkadaş ortamında yapılan bazı fiillere ve cinsiyetçi söylemlere veya şakalara karşı eyleme geçme isteği duydum.
UN Women eğitimlerinde fotoğraf çekerken aklıma yazdıklarımı, kendi çevreme anlatmaya başladım. Cinsiyetçiliği ya da toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini anlatırken, onlardan da direnç görmem şaşırtıcı olmadı. Ancak bu bariyerleri aşmam kolay oldu. Bir gazeteci olarak kendimi karşı tarafa ifade etmekte zorlanmıyorum ve bildiklerimi anlatırken karşı tarafın ilgisini çekebiliyorum. Sanırım annemin azmi, babamın idealizmi bende de var.
Kendi aile hayatımda da değişimler oldu. Eşim Bosna-Hersekli. Kültürel alt yapımız farklı ve bazı konularda onunla aynı noktada buluşamıyordum. Sanki ev işlerini yapmak, çocuğumun altını değiştirmek, yemek yapmak ona sunduğum bir nimet gibiydi. Bu konularda yaptığım her hareketin ardından övgü beklemek gibi tatsız bir alışkanlığım vardı. Eşimin aile yapısında ise bunlar çok normaldi. Bir UN Women eğitiminde, aslında bunların iyi bir eş ve iyi bir baba olmak dışında başka hiçbir anlamı olmadığını kavradım. O eğitimi dinlerken fotoğraf çekmeyi bir süre unuttuğumu hatırlıyorum. Eşim bendeki değişimin farkında. Hayatım daha kolaylaştı diyebilirim.
Ben toplumsal cinsiyet eşitliğinin, ‘kadınların ve erkeklerin toplumsal yaşamın her alanına eşit katılımları’ olarak tanımlanmasına katılıyorum ve herkesin değişimin bir parçası olması gerektiğini düşünüyorum.”