Deprem bölgesinde yardım ve umutla hayatta kalmak
Adıyaman'ın kırsal kesimlerinde depremzedeler yaşadıklarını anlatıyor
Orijinal İngilizce Metin yazarı: Gizem Yarbil Gürol
Fotoğraflar: UNOCHA/Ahmad Abdulnafi
Şubat ayında Türkiye'nin güneydoğusunu vuran şiddetli depremler kentsel ve kırsal alanlarda geniş çaplı yıkım ve tahribata yol açtı. Türkiye'de 1939 yılından bu yana kaydedilen en şiddetli depremler olan 6 Şubat depremleri bölgede 11 ili ve 9,1 milyon kişiyi doğrudan etkiledi.
En az 3 milyon insan, evleri, mahalleleri kentleri yerle bir olduğu için yer değiştirdi. Ancak birçoğu için yeni gerçeklik belirsizlik ve zorluklarla dolu. Kimi depremzedeler başka şehirlere taşınırken, bazıları da çadır ve konteynır kentlere, bir kısmı ise hasarlı binaların veya kendi yıkılan evlerinin yakınında yer alan çadırlara veya derme çatma barınaklara sığındı.
Kırsalda yaşayanlar toprakla olan derin bağları nedeniyle ve birincil gelir ve geçim kaynakları olan tarım arazilerini ve hayvanlarını geride bırakmak onlar için bir seçenek olmadığı için hasar gören evlerinin yakınına yerleşmeyi tercih etti. Bu depremzedeler genellikle depremlerden önemli ölçüde etkilenen uzak ve ulaşılması zor bölgelerde bulundukları için daha da savunmasız durumda kaldılar.
Türkiye'nin depremden en çok etkilenen illerinden biri olan Adıyaman'ın İncekoz köyüne dar ve kayalık zorlu bir yoldan ulaşılıyor. Depremler, yolda büyük hasara yol açmış ve yakındaki dağlardan yolun her iki tarafına büyük kayaların düşmesine neden olmuştu. Bu durum araçların bölgede ilerlemesini giderek daha tehlikeli hale getirdi ve yardım ulaştırmak zorlaştı.
Depremlerin ardından yaşananlar İncekoz halkı için hiç de kolay olmadı. Köydeki 56 evden 25'i yıkıldı. Köylüler, depremlerin ardından yardım ve hizmetlerin önemli ölçüde geciktiğini söylüyor.
Zeynep Tutar, "Neredeyse bir ay boyunca elektriğimiz yoktu" derken, arkadaşı Fatma Karlı, başlangıçta çadır olmadığı için 16 kişinin neredeyse iki hafta boyunca barınmak için bir minibüste kalmak zorunda kaldığını anlatıyor.
Ancak bir aile için kayıplar daha ağırdı. Fil ailesi inşasını sadece iki yıl önce tamamladıkları evlerinin enkaza dönüştüğünü gördüler. Hayatta kaldılar, ancak geçim kaynakları olan hayvanları o kadar şanslı değildi; birçoğu ahırda mahsur kaldı ve öldü. Aile depremde traktörlerini de kaybetti.
"Her şeyimizi kaybettik," diye yakınıyor Esma Fil. "Sadece kendi canımızı kurtarabildik, enkazdan pek bir şey kurtaramadık.
Aydın Fil "Buradaki en büyük geçim kaynağımız tütün ve hayvancılık. Hayatta kalan hayvanlar için bir miktar yardım aldık ama ölen hayvanların telafisi için herhangi bir yardım yapılmadı" diye anlatıyor.
Kendisi de bir tütün çiftçisi olan Hüseyin, depremlerde keçilerini kaybetmiş. Şimdi de ağır hasar gören evini kaybetmekten endişe ediyor. Yetkililer ona evinin yıkılması gerektiğini söylemiş ama o evini onarmak istiyor.
Yaşadıkları zorluklara rağmen bu çiftçilerin hala umudu var; geçimlerini yeniden sağlamak için tütün ekim sezonunu dört gözle bekliyorlar.
"Hayat devam ediyor," diyor Aydın Fil. "Baharı ve yazı bekliyoruz. Yeniden tütün ekeceğiz. Soğan, yeşillik ve sebze de ekeceğiz. Ne ekebilirsek ekeceğiz."
Depremden etkilenen bölge Bereketli Hilal olarak biliniyor ve tarımsal üretim, gıda endüstrisi ve tarımsal geçim kaynakları açısından kritik öneme sahip bulunuyor. İlk değerlendirmeler, depremlerin Türkiye'nin tarımsal üretiminin yüzde 20'sinden fazlasına zarar verdiğini gösteriyor.
Fiziki hasarın ve temel hizmetlerdeki aksamaların etkisi, kırsal kesimde yaşayanların hizmetlere daha sınırlı erişime sahip olmasıyla birlikte, farklı yerlerde farklı şekillerde hissediliyor. Hükümet insanlara yardım ve toparlanma desteği sağlamayı planlasa da, felaketin boyutu nedeniyle özellikle kırsal kesimde yaşayan pek çok insan hala son derece zor koşullarda yaşamaya devam ediyor.
Concern Worldwide ve uygulama ortağı Gökkuşağı, Adıyaman'ın ücra köylerinde kapı kapı dolaşarak insanların ihtiyaç duydukları temel yardımlara ulaşmalarını sağlıyor.
Concern Worldwide Program Sorumlusu Rojda Dinç şöyle açıklıyor: "İncekoz, yıkımın çok ağır olduğu ve ulaşmanın çok zor olduğu bir bölge, dolayısıyla burada çok az yardım kuruluşu faaliyet gösteriyor.
Başlangıçta, bu bölgedeki kırsal kesimin öncelikli ihtiyaçlarını belirlemek için muhtara danıştık. Onun geri bildirimlerine dayanarak, gıda paketleri ve battaniyeler dağıtılırken hijyen malzemelerinin eksik olduğunu keşfettik. Dolayısıyla, bugünkü odağımız hijyen paketleri sağlamak. Bununla birlikte, her çadırı ziyaret etmek ve orada yaşayan insanların özel ihtiyaçlarını değerlendirmek için zaman ayırıyoruz ve yardımları buna göre dağıtıyoruz."
Adıyaman'ın dış mahallelerinden şehir merkezine doğru ilerlerken Narlıkuyu kampında daha canlı bir manzarayla karşılaşıyoruz. Burada, Türk sivil toplum kuruluşu Pikolo, deprem nedeniyle yerlerinden olan çocuklara psikososyal destek faaliyetleri sunan çocuk dostu bir alan kurmuş. Çocuklar yaşadıkları travma ve duygusal yüke rağmen coşkuyla oynuyorlar.
Kampta çalışan Çocuk Psikoloğu Havva Karahanlı "Dün bir dilek oyunu oynadık ve beni en çok etkileyen şey birçok çocuğun eve dönmeyi dilemesiydi. Evlerine ne kadar özlem duyduklarını açıkça gördüm” diye anlatıyor.
Karahanlı depremlerin çocukları duygusal karmaşa içinde bıraktığını ve sığınacak bir yere, kendilerini güvende hissedebilecekleri ve teselli bulabilecekleri bir alana ihtiyaç duyduklarını söylüyor. Ancak çadırlar dört ya da beş kişilik aileleri barındırmak için çok küçük ve bazı durumlarda, özellikle de aşırı kalabalık, gayri resmi yerleşim yerlerinde, tek bir çadırda daha fazla kişi kalmak zorunda kalıyor.
Havva ve diğer Pikolo ekibi üyeleri, çocuklara ihtiyaç duydukları desteği vermek için yorulmadan çalışıyor, bire bir psikososyal destek seansları sunuyor ve oyunlar oynuyor. Her gün yaşları 6 ila 16 arasında değişen yaklaşık 40 ila 70 çocuk Pikolo'nun etkinliklerine katılmak üzere çadıra geliyor.
Depremler nedeniyle travma geçiren insanlar için psikolojik destek, bölge genelinde kritik bir ihtiyaç. Türk STK'sı Nirengi Derneği tarafından yapılan bir değerlendirme, çocukların karşılaştığı zorlukların boyutunu ortaya koyuyor. Birçoğu olanları kavrayamıyor, sevdiklerinin ve arkadaşlarının kaybını sindiremiyor ya da duygularını etkili bir şekilde tanıyıp ifade edemiyor. Ve çocuklar sıkışık geçici barınaklarda yaşadıkları için, genellikle ebeveynlerinin korku ve endişelerine tanık oluyorlar, bu da kendi stres ve endişelerini artırıyor.
Havva, "Endişe ve öfke onları tüketmiş gibi görünüyor" diyor. "Depremlerin tekrar olup olmayacağından ve evlerine dönüp dönemeyeceklerinden endişe ediyorlar" diye ekliyor.
Ancak Havva ve ekibi, çocukların birbirlerine karşı davranışlarında iyileşmeler olduğunu fark ediyor.
"Hala önümüzde uzun bir yol var, ancak etkileşimlerinde olumlu bir değişim gördük. Yavaş ama emin adımlarla duygularını işlemeyi ve birbirlerine eşlik ederek rahatlamayı öğreniyorlar" diye ekliyor.
Bu çocuk dostu alanda Çocuk Gelişim Uzmanı olarak görev yapan Songül Olcay Adıyamanlı depremden sağ kurtulanlardan.
"Depremlerden önce de bir hayatımız vardı. Eskiden istediğimiz her şeyi alabiliyorduk ama şimdi temel ihtiyaçlar için sıra beklemek zorundayız. Bu bir muhtaçlık ve bağımlılık hissi. Depremlerden üç gün sonra mahallemizdeki bir aşevinde gönüllü çalışmaya başladım. Evde oturup çok fazla düşünmenin bana iyi gelmediğini fark ettim. Gönüllülük daha hızlı iyileşmeme yardımcı oldu” diye anlatıyor.
Pikolo'da Sosyal Hizmet Uzmanı olarak çalışan ve kendisi de bir depremzede olan Fidan Akat, Songül'ün gönüllülüğün iyileştirici gücüne ilişkin duygularını paylaşıyor.
"İnsani yardım çalışmaları yaparken çok korkunç şeyler gördük ve bazı arkadaşlarım bu acıya dayanamayıp işi bıraktı" diyor.
Ancak Fidan ısrarcı olmuş, hayati önem taşıyan yardımları depremzedelere ulaştırmış ve çocuk dostu merkezin kurulmasına yardımcı olmuş. Merkezin yerini seçtiklerini çünkü yakınlardaki binaların ağır hasarlı olmasına rağmen henüz yıkılmadığını söylüyor.
"En azından binalar hala ayakta. Bırakın çocuklar bunları görsün," diyor.
© 2023 UN Humanitarian