Foto röportaj: “Fotoğraf, depremzedelerin hikayelerini anlatmak ve farkındalık yaratmak için aracım oldu.”
Deprem bölgesinde bir kadın fotoğrafçı
Profesyonel fotoğrafçı olan Özge Ergin (43) belgesel serisinin çekimleri için gittiği Antakya’da depreme yakalandı. Kaldığı evden büyük çabalarla kurtulmayı başaran Ergin’in ilk yaptığı şey ise fotoğraf makinesini alarak depremin yarattığı yıkımı belgelemek oldu. Özge Ergin, deprem bölgesinde çektiği fotoğrafları UN Women iş birliği ile paylaşıyor.
“15 yıldır fotoğrafçılıkla uğraşıyorum. Produksiyon firmasında çalışırken ünlülerin fotoğraflarını çekmeye başladım. Işıltılı ve gerçek olmayan hayatları çekmek beni mutsuz etti. Dezavantajlı insanların hayatlarını fotoğraflarla belgelemek ve onları görünür yapmak için sokağa indim.
12 yıldır Romanlarla ilgili bir belgesel projesinde çalışıyorum ve bu proje için Türkiye’nin dört bir yanına giderek çekim yapıyorum. Deprem olduğu sırada ise Antakya’daydım.
Antakya babamın memleketi. Deprem sırasında babamın evinde kalıyordum. Gecenin bir yarısı sarsılarak uyandım. Depremin şiddeti giderek arttı ve çok uzun sürdü. Duvarların patladığını duydum.
Yatağın yanında yere kapandım ve sarsıntının durmasını bekledim. Daha sonra telefonumun ışığıyla kapıya yöneldim. Girişteki büyük dolap yıkılmış ve kapıyı bloke etmişti. Tüm gücümle, yaralı ellerimle ve çıplak ayaklarımla dolabı kırmayı başardım. Şans eseri fotoğraf makinem hiç hasar almamıştı, o anda nasıl aklıma geldi bilmiyorum ama dışarı çıkarken onu da yanıma aldım.
Dışarı çıktığımda, memleketim Antakya’dan enkaz dışında hiçbir şey kalmadığını gördüm. Binalar yıkılmış, insanlar pijamalarıyla çıplak ayak kendini sokağa atmıştı. Dondurucu soğukta sevdiklerini arıyorlardı. Kurtulanlar, enkazdakilere yardım etmeye çalışıyorlardı.
Birkaç gün boyunca sokaklarda dolaştım ve fotoğraf çektim. İnsanlar evlerini, ailelerini, sevdiklerini ve anılarını 1,5 dakika içinde kaybetmişti. Sevdiklerini kurtarmaya çalışan, yardım isteyen, umutlarını kesen, ağıtlar yakan insanlar gördüm.
Elimde ve ayağımda yaralar vardı. Bir yerden bir çift spor ayakkabı buldum. Susuzluk, açlık ve uykusuzluk çektim. Bu şartlarda en iyi bildiğim şeyi yapmaya ve fotoğraf makinemle duyguları ve anları ölümsüzleştirmeye devam ettim.
Ben zor koşullar altında ve ıssız yerlerde çalışmaya alışkın bir fotoğrafçıyım. Birçok farklı dezavantajlı grupla çalıştım. Ancak Antakya’da yaşadıklarım, son bir aydır oradaki insanların, kadınların ve kız çocuklarının yaşadığı ile karşılaştırılamaz.
Depremden kurtulan bir insan olarak bakış açım ve duygularım çekim yaparken çok farklıydı. Ailelerini kaybeden kadınların gözlerindeki acıyı gördüm. Hijyen, barınma ve güvenlik ihtiyacının onlar için ne kadar önemli olduğunu gördüm.
Fotoğraf bence gerçeğin birebir yansıması. Olayları belgelemek, anları ve duyguları muhafaza etmek, farkındalık yaratmak ve hikayeler anlatmak için bir araç. Her zaman, herhangi bir müdahalede bulunmadan gerçek hayatı bir kareye sığdırmaya inanıyorum.
Bir fotoğrafçı olarak olağandışı bir şeye tanık oldum. Olayların özünü açıkça yakalamaya çalıştım. Umarım fotoğraflarım bu depremde neler yaşadığımızı insanların her zaman hatırlamalarına yardımcı olur.”