Melek El Ahmed: “Şiddet oğlan çocuklarımıza tanıdığımız fırsatların aynısını kız çocuklarımıza da tanımadığımızda başlıyor”
El Ahmed 16 Günlük Aktivizm kampanyası kapsamında düzenlenen “Şiddetsiz Bir Dünya Yaratmak” isimli sanat atölyesi katılımcılarından biri.
38 yaşındaki Melek El Ahmed, 2013 yılında eşi ve iki çocuğuyla birlikte Türkiye'ye yerleşti. Geçmişte çeşitli şiddet türlerine maruz kaldıktan sonra artık bir kadın olarak haklarını savunuyor ve çocuklarını eşit olarak yetiştirmeye öncelik veriyor. Melek hikâyesinde, kız ve erkek çocuklar arasındaki ayrımcılığın genç yaşlardan itibaren şiddete nasıl bir temel oluşturduğunu vurgularken, gelecekte şiddetten kaçınmak için ebeveynlerin neler yapabileceğini dair görüşlerini de paylaşıyor. El Ahmed, BM Kadın Birimi Mülteci Destek Programı tarafından Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği (SGDD-ASAM) ile işbirliğinde 16 Günlük Aktivizm kampanyası kapsamında düzenlenen “Şiddetsiz Bir Dünya Yaratmak” isimli sanat atölyesinin katılımcılarından biri. Japonya ve Norveç hükümetleri tarafından finanse edilen sanat atölyesi Türkiye'nin güneydoğunda yer alan Gaziantep'te gerçekleşti.
“Mülteci bir kadın statüsünde olduğunuzda insanlar sizden karşı cinsin olumsuz davranışlarına katlanmanızı bekliyorlar, çünkü toplumumuzda yaygın inanış kişinin hayatta olduğuna ve güvenli bir ülkede yaşayabildiğine şükretmesi gerektiği. Normal insanlar gibi yaşayabildiğimiz güvenli bir ortamda bulunmanın değerinin farkındayız. Öte yandan, mülteci geçmişi olsun ya da olmasın hiçbir kadın şiddetten uzak bir yaşama sahip olma hakkından taviz vermemeli.
Geçmişte şiddetle ilgili sorunlar yaşadım. SGDD-ASAM’dan da bu nedenle destek almaya başlamıştım. Artık kadınları ve kız çocuklarını şiddetten koruyabilecek bir hukuk sisteminin olduğu farklı bir ülkedeyiz. Neyse ki, SGDD-ASAM gibi merkezler sayesinde Türkiye'deki kadın hakları konusundaki farkındalık mülteci toplulukları içinde artıyor. Merkeze başvurduğumda beni haklarım konusunda bilgilendirdiler ve karakola gitmeme yardım ettiler. Başlangıçta sahip olduğum hakları kullanmaktan korkmuştum ama bana verilen destek sayesinde kendime güvenim geldi. Bu kadın merkezinin desteğiyle kadınlara ve kız çocuklarına yönelik şiddetin düşündüğümden daha yaygın olduğunu, üstelik şiddet olarak görmemiz gereken başka türler olduğunu da öğrendim.
Şiddete maruz kalan kadınlar suçluluk hissi taşıma ve sessiz kalma eğiliminde oluyor. Onlara bunun utanılacak bir şey olmadığını hatırlatmak istiyorum. Mülteci kadınlar asla yalnız değiller ve destek mekanizması her zaman mevcut. Bu şiddetle mücadelede ilk adım olsa da atmamız gereken başka önemli adımlar var. Örneğin biz kadınlar olarak kız ve erkek çocuklarını eşit olarak yetiştirmek önceliğimiz olmalı. Şiddet birdenbire beklenmedik bir yerden ortaya çıkmıyor. Kız ve erkek çocuklarının nasıl yetiştirilmesi gerektiği konusunda çok fazla eşitsizlik, bilgisizlik ve cehalet var. Şiddetin şiddet olarak kabul edilmesi için mutlaka fiziksel olması gerekmiyor. Kızlarımıza oğullarımıza verdiğimiz fırsatları vermediğimizde şiddet başlıyor. Şiddet, oğullarımızın potansiyel başarılarına daha fazla anlam yüklediğimizde veya kızlarımızın 'gelenekler' olarak adlandırdığımız cinsiyete dayalı önyargılar nedeniyle onaylamadığımız faaliyetler yapma hevesini kırdığımızda başlıyor.
'Şiddetsiz Bir Dünya Yaratmak' atölyesi sırasında bu fikirlerimi dile getirmeye çalıştım ve diğer mülteci kadınlarla görüş alışverişinde bulundum. Biz kadınlar olarak kendimizi veya birbirimizi herhangi bir nedenle şiddete layık görürsek şiddete karşı mücadelede ortak bir tavır alamayız. Bazı kadınlar henüz bu tür bir farkındalığa sahip değiller ama öyle bir zaman gelecek ki her kadın kimsenin şiddete maruz kalmayı hak etmediğini kavrayacak.”